
YAVUZ KAPTAN ve İSMAİL'İN HİKAYESİ
Yirmi iki evin bulunduğu masmavi koyun birinde şirin mi şirin bir balıkçı köyü varmış. Sahilindeki kumlar bembeyaz, yakamozları ışıl ışıl, denizinin bereketi de sonsuzmuş. Koyu çevreleyen çam ağaçlarının dalları da bu eşsiz güzelliği kucaklar gibi uzanırmış masmavi denize doğru. Köydeki denizciler her sabah güneşin ilk ışıkları ile denize açılır, ağlarını ya nasip diye atarlar, akşam olmadan denizden ne çıktıysa, kısmetlerini alır, dönerlermiş evlerine. Avladıkları balıkları da komşu köydeki restaurantlara satarlarmış.
Balıkçılık köydeki tek geçim kaynağı olduğu için babadan oğula geçen bu meslek her ailede en ince ayrıntısı ile öğretilirmiş. Tekne ile avlanmaya ilk kez çıkacak delikanlılar son eğitimlerini de mutlaka bilge balıkçı Yavuz kaptan’dan alıp öyle açılırlarmış denize. Yavuz Kaptan on yıl önce iki oğlunu amansız bir fırtınada yitirdikten sonra köyde hiçbir delikanlının denizde boğulup gitmesine izin vermemek üzere yemin etmiş ve herkesle konuşup, köyün delikanlılarına son eğitimi kendisinin vermesi konusunda ikna etmiş. Yavuz Kaptan delikanlılara verdiği eğitimlerinde önce bir tekerleme ezberletirmiş. ‘’Havayı koklar, ağımı atarım, şansa bırakmam, avcuma bakarım.’’
İlk başlarda bu tekerlemeden bir şey anlamayan genç delikanlılar, yaptıkları çalışmalarla Yavuz Kaptan tarafından tekerlemenin ne anlama geldiğini iyice kavrarlarmış.
Rüzgarın, püfür püfür köyün üzerinde dolaştığı günlerin birinde, Yavuz Kaptan’dan son eğitimi alan köyün en genç delikanlısı İsmail, tekerlemesini söyleyerek boyası yeni tamamlanmış teknesine binmiş. Sabahın bu erken saatinde esen rüzgar, gelebilecek bir fırtınayı işaret edebileceği için önce hava durumunu kontrol etmiş. Gelen haberler havanın öğle saatlerinde sakinleşeceği yönündeymiş. Bu habere çok sevinen İsmail küçük teknesiyle hemen denize açılmış. İsmail bir yandan ağını atacağı yeri hesaplamaya çalışıyor bir yandan da keyifle denizdeki mükemmel
iyot kokusunu içine çekiyormuş. Denize açılmadan bir hafta önce ağların kontrolünü eşi Ayşe ve kardeşi İlker ile birlikte tamamlamış. Gönül rahatlığıyla ağını denize atabilirmiş. Ya nasip deyip ağını geniş bir alana yaymış. Takip edebilmek için de küçük dubalarını kullanmayı unutmamış. Birkaç saat sonra ağını toplamak için davranmış. Ağını denizden çekerken bildiği güzel türküleri mırıldanıyormuş bir yandan da. Balıklarla dolu ağı tekneye aldıktan sonra rüzgarın sertleştiğini, havanın bir anda bozulmaya başladığını farketmiş. Teknesini köye doğru çevirmiş ancak dalgaların yükselmeye başlaması da aynı anda olmuş. İsmail yaklaşan tehlikeyi farketmiş ve hemen can simidini üzerine geçirmiş. Çünkü dalgaların boyu büyüdüğünde bu simide ulaşması imkansızlaşabilirmiş. İsmail kendini ve teknesini sağsalim köye ulaştırabilmek için teknenin dümeninde büyük bir mücadele girişmiş artık.
Yavuz Kaptanın böyle durumlarda ne yapması gerektiği ile ilgili tüm anlattıklarını zihninde canlandırıyormuş. Dalgaları teknenin yan tarafından alması, alaboraya sebep olabileceği için tüm cesaretini toplayıp teknenin yönünü düzeltmiş. Dümen dolabının hemen altındaki işaret fişeğini de üstüne bağlamış. Su geçirmez fişeğin bulunduğu kutuda yiyecek birşeyler de varmış. İki saat boyunca dev dalgalarla inanılmaz bir mücadeleye girişen İsmail’in teknesi adeta bir fındık kabuğuna dönüşmüş bu beklenmeyen fırtınada. Teknenin ön tarafında da hasar oluşmuş. Hızla su almaya başlayan küçük teknenin dayanacak gücü kalmamış. İsmail, çaresiz kendini sulara bırakmış ve can simidinin de yardımıyla bu sefer de delirmiş gibi büyüyen dalgaların içinde hayat mücadelesine devam etmiş.
Suyun, dalgaların üzerinde kalmaya çalışıyor, köye doğru yönelmeye gayret ediyor, Yavuz Kaptanın anlattıklarından aklında kalan ne varsa uygulamaya çalışıyormuş. Üzerindeki tulumla yüzmeye çalışmak onu daha da yoruyormuş. Hemen tulumundan sıyrılmış. Şimdi daha rahat yüzebiliyormuş. Can simidini fırtına başlarken hemen taktığı aklına geldiğinde kendini takdir edip, Yavuz Kaptan’a da ne kadar minnet duyduğunu hissetmiş. Bunları düşündüğünde morali artmış ve kulaçlarını daha güçlü atmaya başlamış.
Bu sırada köy halkı çaresizce bu büyük fırtanın dinmesini bekliyor, İsmail’in sağsalim dönebilmesi için dualar ediyormuş. Yavuz Kaptan ise kendinden eminmiş. Eğitimini çok iyi dinleyen İsmail’in köye sağsalim ulaşacağını düşünüyormuş.
İsmail üç saat boyunca amansız fırtınada yüzüp, dev dalgalarla mücadele etmiş. Köye o kadar yaklaşmış ki, kendine bağıran, moral vermeye çalışanların seslerini bile duymaya başlamış. Ancak artık kollarında güç kalmamış. Yuttuğu sular da vücudunu bitkin düşürmüş. Her şeye rağmen yılmıyor, kıyıya ulaşabilmek için mücadelesine devam ediyormuş. Bir saat sonra kıyıya on kulaç kala İsmail baygın düşmüş. Köyün gençleri hep birlikte İsmail’i sudan çıkarmış. İsmail nefes almıyormuş. İlk yardım eğitimi de almış olan köyün delikanlıları İsmail’e suni teneffüs yapmışlar ve onu hayata döndürmüşler. İsmail o kadar çok su yutmuş ki tekrar nefes alabilmesi uzun zaman almış.
Fırtına dindikten ve İsmail kendine geldikten sonra Yavuz Kaptan İsmail’e nasıl kurtulduğunu
sorduğunda ağzından çıkan ilk söz ; ‘’Havayı koklar, ağımı atarım, şansa bırakmam, avcuma bakarım’’olmuş. Birbirlerine gülümseyen bu iki denizci, İsmail’in yeni teknesini ne zaman yapmaya başlayacaklarını konuşuyorlarmış artık…