
KİBİR KÖYÜ
Kuş uçmaz, kervan geçmez çok uzaklarda, yedi köyün tam ortasında şifalı otların yetiştirildiği küçücük bir köy varmış. Bu köyün insanları komşu köylülerle hiç konuşmaz, kasabanın pazarından onların yetiştirdiği meyve ve sebzelerden hiç satın almazlarmış. Kendi yetiştirdikleri şifalı otları da çok pahalıya satarlarmış. Civar köyün sakinleri ihtiyaç duydukları şifalı otları kendi köylerinde yetiştiremediklerinden mecburen bir sürü para ödeyip, bu şifalı otlardan alırlarmış.
Gel zaman git zaman şifalı ot yetiştiren köyün deresi kurumaya başlamış. Hiçbir ot da eskisi gibi bereketli yetişmiyormuş. Köyün çiftçileri ne yapacaklarını şaşırmış. Başka sebzeler, meyveler yetiştirmeyi denedilerse de başarılı olamamışlar. Dertlerine çözüm bulabilmek için hep birlikte köyün muhtarına gitmişler. Muhtar;
‘’Yapacak bir şey yok, çaresizce derenin eskisi gibi gürül gürül akmasını bekleyeceğiz.’’ demiş.
Bu köyün kibri meşhur olduğundan kimse yardım da etmiyormuş. Hatta bu duruma sevinen civar köyün sakinleri ‘’sonunda cezalarını buldular’’ diye oh çekseler de şifalı ot bulamayınca kendilerinin de hastalıktan öleceklerini hiç hesaba katmıyorlarmış. Köylerde yaşayan herkesin başı bir gün ağrımaya başlamış. Bu ağrı hiç geçmeyen bir hal alınca ne yapacaklarını şaşıran köylüler hep birlikte dua etmeye başlamışlar. Dualar aylar sürmüş ama başının
ağrısı geçen bir köylü bile yokmuş. Eskiden nane, biberiye, kedi otu ya da gümüş düğme otu ile baş ağrısını geçiren ahali bu otları hiçbir köyde bir türlü yetiştiremiyormuş. Çok uzaklarda, seslerini bir türlü duyuramayan ve ağrılar içinde yaşayan köylüler çaresiz bu durumu kabullenmeye başlamış.
Günlerden bir gün akşam vakti tüm köylü evine dönerken, yedi köyün delisi, ‘’Buldum! Buldum!’’ diye bağıra çağıra etrafta koşturmaya başlamış. Deli diye önce aldırış etmemiş köylüler, sonra baş ağrılarına çözüm olacak otları nasıl yetiştirebileceğini anlatmış herkese yedi köyün delisi. Köylüler ilkin merakla dinlemişler ancak içlerinden biri;
‘’Delinin aklına mı uyacağız ey ahali.’’ deyince tüm köylü evine çekilmiş. Yedi köyün delisi de tohumları kızgın bir şekilde köyde etrafa saçıp, gitmiş yatmış. Aynı günün akşamı gök delinmişçesine yağmur yağmış. Her yer sularla dolmuş. Sabah olup güneş açtığında etrafa saçılmış tohumların yeşerdiğine şahit olmuş tüm köylü. Üzerinden bir hafta geçtiğinde de yeşeren tohumlar iyice filiz vermeye başlamış. Bu filizler bir köy hariç her yerde görülüyormuş.
Eskiden şifalı otları ile meşhur köydeki tohumlar güneşi en iyi şekilde almalarına rağmen filizlenmemişler. Civar köylerde ise her yer şifalı yemyeşil otlarla dolup taşıyormuş. Olup bitenlere herkes çok şaşırıyor, yetişen otlarla herkes baş ağrısını geçirmeye çalışıyormuş. Bir ay içinde başı ağrıyan kimse kalmamış. Tabi kendini beğenmiş ve kibirli davranışlarını bir türlü değiştirmeyen köyün ahalisi bu dertten kurtulamamış. Kimse gidip civar köylülerden bir tutam şifalı ot da isteyemiyormuş. Bu duruma çok üzülen altı köyün en küçük çocuğu gidip delinin kapısını çalmış. Kibirlerinden ödün vermeyen köylülerin de iyileşmesi için yardımını istemiş. 7 köyün delisi ise etrafa saçtığı tohumları bilge bir kadından aldığını, o kadını da buralarda bir daha görmediğini söylemiş. Küçük çocuk deliye,
kibirli köylülerin toprağında bu tohumların niçin filizlenmediğini sormuş. Deli, bilge kadının bu tohumların ekildiği yerde mutlaka her ev sahibinin komşusuna 3 iyilik yapması gerekir diye tembihlediğini hatırlamış. Deli ve küçük çocuk birlikte koşarak kibirlerinden ve baş ağrılarından kafalarını doğrultamayan köylülerin kapısını çalıp, bilge kadının tembihlediği iyilikten bahsetmiş. Delinin ve küçük çocuğun lafına mı inanacağız diye aldırış etmeyen köylülerden sadece biri gidip hemen komşusuna sevdiği yemeklerden ve tatlılardan ikram etmiş. Bahçesini de düzenlerken yardımcı olmuş. Ardından ekmiş olduğu tohumları gözlemeye koyulmuş. Tohumlar yeşermeye başlayınca diğer köylülere de haber etmiş ve onlar da aynı şekilde komşularına yardımda bulunmuşlar. Tüm köylü kısa sürede istedikleri şifalı otları yeniden yetiştirmiş ve baş ağrılarına çare bulmuş. Deliyi de küçük çocuğu
da köylerinin kurtarıcısı ilan etmişler. Kibirleri yüzünden herkesi ve her şeyi aşağıda gören köylüler yıllardır ne kadar yanlış yaptıklarının farkına varmışlar ve artık daha mutlu ve huzurlu yaşamaya başlamışlar. Köylerinde ve komşu köylerde ihtiyacı olabilecek herkese yardımda bulunmak için köyün tam ortasına yardım evi yapmışlar. Yıllar yılı bu evde toplanan yiyecekler,giyecekler ve paralar hep ihtiyacı olanlara ulaştırılmış. Köyün adı da yardımseverlik köyü olarak değiştirilmiş. Bu köyde öğretmenler diğer köylerden farklı olarak tüm çocuklara önce birbirine yardım etmenin önemini ve kibrin ne kadar kötü bir şey olduğunu öğretiyorlarmış…