
Kutsal Çınar ve Genç Ormancı
Bereket fışkıran köylerin birinde dalları göğe kadar yükselen kutsal bir çınar ağacı yaşarmış. Dalları pamuk beyazı bulutlarla oynayan bu çınarın yaprakları insan kadar, gövdesi de beş tarla büyüklüğündeymiş. Köylüler bu kocaman çınarı çok kutsal sayar, başı sıkışan her kim varsa bu devasa ağacın önünde Tanrıya dua eder, derdi bir an evvel çözülsün diye Çınar’ın çevresine her duası için bir meyve ağacı dikermiş. Bu meyve fidanları, kocaman ağacın gölgesinde kalmalarına rağmen dünyanın en tatlı ve en sulu meyvelerini verirmiş.
Köylüler bu her derde deva, devasa çınarın dallarının güçlü kalabilmesi için sürekli budarlarmış. Kendi aralarında nöbetleşe devam ettikleri bu işlemi, fırtınadan zarar görmüş ya da çürümeye yüz tutmuş dallarda düzenli olarak yaparlarmış. Bu nedenle köyde genç delikanlılar budama eğitimi alır, bu gelenek babadan oğula devam edermiş.
Budama konusunda eğitimini yeni tamamlayan gençlerden İbrahim hevesle bu koca çınara tırmanmış. Çürümüş dört dalı bir güzel kesmiş. Fırtınadan kırılan iki dalı da sağlam büyük daldan ayırmış. Çalışırken kollarının yorulmasına rağmen yaptığı işten çok zevk alıyor, bu ulu çınarın sağlam kalabilmesine katkı sağladığı için çok mutlu oluyormuş.
Güneşin ışıklarını tüm güzelliğiyle yaydığı bir gün ulu çınarın en üst kısmında çalışırken İbrahim bir kuş yuvası fark etmiş. Kuş yuvasının içinde rengarenk çok güzel bir kuş varmış. Tüylerinin rengi gökkuşağından daha güzel ve güneşten daha parlakmış. Hiç kımıldamadan durduğuna göre yumurtalarının üzerinde yavrularının dünyaya gelmesini bekliyor diye düşünmüş genç ormancı. Derken aynı güzellikte ve kanatlarındaki renklerin parlaklığı daha göz kamaştırıcı olan bir kuşun da o yuvaya yiyecek bir şeyler getirdiğini görmüş. Bu da dünyaya gelecek kuşların babası olmalı diye düşünmüş. Onları rahatsız etmeden çalışmasına devam edip işini bitirmiş. Eve döndüğünde başından geçenleri karısı Fatma’ya büyük bir heyecanla anlatmış. Gece olup yıldızlar köyün üzerinde ışıl ışıl yanıp sönerken İbrahim evinin bahçesindeki geniş salıncakta bu muhteşem görüntüye bakarak uykuya dalmış. Rüyasında rengarenk kuşların yavrularıyla birlikte kutsal çınarın tüm yapraklarını kopardığını, dallarına zarar verdiğini sonrasında da bu kocaman ağacın çürüyüp gittiğini, çevresindeki meyve ağaçlarının da bir daha meyve vermediğini görmüş. Uyandığında gördüğü rüyanın etkisiyle büyük bir endişeye kapılmış. İbrahim kuşları çok sevse de bu endişeden bir türlü kurtulamıyormuş. Genç ormancı üç gün sonra budama sırası kendine geldiğinde kuşların yuvasını
ağaçtan taşıması gerektiğine karar vermiş. Böylece kutsal çınarı ve meyve ağaçlarını kurtarabileceğine inanıyormuş.
Üç gün boyunca yaptığı planı, kuşları nasıl ürkütmeden yakalayacağını ve onlara zarar vermeden evin bahçesine nasıl getireceğini karısı Fatma’ya anlatmış. Fatma ,İbrahim’e gördüğünün sadece bir rüya olduğunu ,böyle bir şey yapmasına gerek olmadığını söylese de bir türlü ikna edememiş. İbrahim budama sırası kendine geldiğinde üstüne düşen görevleri özenle tamamladıktan sonra, yanına aldığı ağlar ve içi pamuk dolu küçük çuval ile birlikte önce yuvaya yiyecek taşıyan ailenin babasını yakalamış. Daha sonra da anneleriyle birlikte kuluçkadan çıkıp dünyaya gelmeyi bekleyen
yumurtaları almış. Ağ içinde hareket edemeyen iki güzel kuş ve pamuk çuvalındaki üç minik yumurtayı, dikkatli hareketlerle, onlara zarar vermeden evin bahçesine kadar getirebilmiş. İbrahim yuvayı bahçedeki ayva ağacına özenle yerleştirip yumurtaları da içine bırakmış. Önce anne kuşu,sonra da baba kuşu ağdan kurtarmış.Ağdan kurtulan kuşlar hemen yuvaya yönelmişler.Anne kuş yumurtaların üstüne özenle oturmuş ve yakında dünyaya gelecek yavrularını koruma altına almış.Baba kuş da hızla bahçeden uzaklaşarak yiyecek aramaya gitmiş. Genç ormancı o gece kuş yuvasını bahçeye taşımanın ve kutsal ağacı kurtarmanın verdiği huzurla derin bir uykuya dalmış. Günler günleri kovalamış, İbrahim de Fatma da bu güzel kuşlara yiyecek bulmalarında yardımcı olmuşlar ve otuz gün sonra yumurtadan çıkan minik kuşların cıvıltıları genç ormancının bahçesine ayrı bir neşe katmış. Anne ve baba kuş yavrularını çevreden buldukları böcekler ve tırtıllarla besliyor, büyümelerini izledikçe sevinçten kanat çırpıyorlarmış.
Birbirinden güzel bu kuşlar tam altmış sekiz gün sonra daldan dala konup uçmaya başlamışlar. Bu güzel kuşlar İbrahim’e, Fatma’ya ve bahçeye çok alıştıklarından fazla uzaklaşmıyor, tüm gün keyifle evin yakınındaki göl kenarında oyunlar oynayıp ,güzel şarkılar söylüyorlarmış. İbrahim ve Fatma hayatlarına bu güzel kuş ailesi ile birlikte devam ederken kötü bir haber almışlar. Budamada görevli gençlerden biri çınar ağacında büyük tırtılların gezdiğini ve sürekli
yaprakları yiyip ,dalların büyük bir kısmına zarar verdiğini farketmiş ve bunu tüm köylüye duyurmuş. Köylüler daha önce bu kadar hızlı yayılan ve büyüyen bir tırtıl saldırısı görmemişler. Hemen köy meclisini toplayıp ağaca zarar veren tırtıllardan kurtulmanın yollarını kendi aralarında tartışmaya başlamışlar.Yaşlı bir üye ağacın zarar gören kısımlarını hemen kesip atmayı daha genç olanı ise ağacın her kısmını inceleyip öyle karar vermeyi önermiş.İbrahim de mecliste imiş. O da ,tırtılları yemeyi çok seven kuşların onları yiyip ağacı kurtarabileceğini düşündüğünden,bahçesindeki kuşları ve köyün civarında bulunan diğer kuşları toplayıp ağaca yerleştirmeyi önermiş. İbrahim’in fikrini beğenenler
çoğunlukta olunca hemen herekete geçmişler. Köylüler, çevre köylerde ve yakınlarında ne kadar kuş varsa hepsini kutsal çınar ağacına getirip tırtılları yemelerini izlemeye başlamışlar. İbrahim’in getirdiği rengarenk kuşlar yavrularıyla birlikte öyle çok tırtıl yiyormuş ki genç ormancının, ağacı bu yöntemle kurtarabileceklerine inancı artıyormuş. Tam
onaltı gün sonra ağaca zarar verebilecek bir tane bile tırtıl kalmamış. Köylüler İbrahim’e fikri için minnettarlıklarını dile getirip ona daha az budama görevi vermeyi önermişler. Ama çalışmaktan asla yorulmayan bu genç ormancı teklifi kabul etmemiş. Tehlike atlatıldıktan sonra İbrahim ve Fatma’nın aklına, İbrahim’in gördüğü rüya gelmiş. Hayatlarına
neşe katan bu rengarenk kuşların gerçek yuvalarında kalmaları gerektiğine karar verip, onları tekrar bahçeye getirmek için uğraşmamışlar. Ama bu vefakar kuşlar arasıra, İbrahim’in ve Fatma’nın kendilerine ayırdıkları lezzetli ekmeklerden yemek için yanlarına uğramayı ve onlara en güzel şarkılarını mırıldanmayı ihmal etmemişler.