top of page

SİHİRLİ HEYBE VE AYŞE HATUN

Çok fakir köylerin birinde çocukları olmayan bir çift yaşarmış. Ancak bu durumdan hiç şikayet etmeden, her gün yaşadıkları güne şükrederek, verimsiz tarlalarında çalışıp dururlarmış. Ektikleri biçtikleri ile zar zor geçinen, talihleri kötü, yürekleri ay gibi tertemiz bu insanlar sabah gün ağarmadan kalkar yola koyulurlarmış.

Ayşe Hatun daha erken kalkar, yola çıkmadan önce heybelerini hazırlarmış. Heybelerine koyabildiği bir parça kuru ekmekle, azıcık peynirmiş. Eğer koyunları da yeteri kadar süt verdiyse, bazı günler yaptığı yoğurda su katar, bir testi de ayran taşırmış tarlaya doğru giderken.

Kocası Mustafa çok merhametli olduğu için tarla yolunda yürürlerken heybelerindeki avuç kadar ekmekten bir tutam koparır her sabah onlara eşlik eden sığırcık kuşlarını beslermiş. Bütün gün Ayşe Hatun’un da yardımıyla tarlalarını verimsizleştiren otları ve taşları temizler, ekim zamanı geldiğinde de tohumluk buğdaylarını ekerlermiş küçücük tarlalarına. Hasat mevsiminde ise sadece beş çuvallık buğdayları olurmuş.

Ayşe Hatun her gün yatmadan önce dua eder, tanrıya verdiği nimetler için şükredermiş. Duasını tamamlayıp uykuya daldığı gecelerin birinde rüyasında meleklerin, yastığının altına bir kese dilek tohumu koyduğunu görmüş. Melekler, Ayşe Hatun’a tohumu yerlerse çocuklarının olacağını, gece heybelerine koyarlarsa yiyeceklerinin asla tükenmeyeceğini, tarlalarına ekerlerse her yıl on kat daha fazla hasat yapacaklarını söylemiş. Tohumları bu dileklerden sadece birini seçip kullanabileceklerini de ekledikten sonra uçup gitmişler.

Ayşe Hatun sabah uyandığında gözlerine inanamamış. Beyaz bir kese içinde bir tutam tohum yastığının kenarında durmaktaymış. Heyecanla Mustafa’ya gördüğü rüyayı ve yastığının baş ucunda duran tohumla ne yapabileceklerini anlatmış. Bütün gün birlikte bu tohumu hangi dertlerine çare olsun diye kullanacaklarını düşünmüşler ama hemen bir karara varamamışlar.

Ayşe Hatun köydeki çocukların hepsini çok severmiş. Her gün onlarla oynamak için az da olsa vakit ayırır, kızlara bezden bebek, erkeklere de tahtadan araba yaparmış. Mustafa da çocuklara yoldan topladığı meyvaları verir, onları mutlu edermiş. Köydeki her çocuğu kendi çocuklarıymış gibi yürekten seven Ayşe Hatun ile Mustafa, dilek tohumunu çocuk sahibi olmak için kullanmamaya karar vermişler. Her yıl kıt kanaat geçinmeye alışkın olduklarından beş çuvallık buğdayın karınlarını doyurmaya yettiğini düşünen bu tertemiz kalpli iki insan dilek tohumunu tarlalarına da ekmemişler.

Ayşe Hatun ve Mustafa dilek tohumunu heybelerine koymaya karar verip, daha fazla ekmek ve peynirle tarlalarına neşeyle gideceklerini düşünmüşler.

Bir gece Ayşe Hatun dilek tohumlarını heybelerine koymuş. Sabah uyandığında ise gözlerine inanamamış. Heybenin içinde çeşit çeşit peynir ve ekmek varmış. Peynirlerin ve ekmeklerin büyük bir kısmını köydeki komşularına ve çocuklara dağıtmış. Fakir köylü bu olan bitene çok şaşırmış ama mutlulukları anlatılacak gibi değilmiş.

Mustafa ise tarla yolunda ilerlerken beslediği sığırcık kuşlarına bu sefer tadı çok lezzetli ekmeklerden vermiş. Onlara daha çok ekmek verebildiği için keyfine diyecek yokmuş. Bu bereket çok mutlu etmiş

Mustafa’yı da. Heybelerine koydukları dilek tohumunun sayesinde artık köyde açlık çeken kimse kalmamış.

Yürekleri tertemiz ve gönlü cömert bu iki iyiliksever insanın bu davranışını gören Melekler onların tarlalarına da evlerine de bereket yağdırmışlar. Ne dilekleri varsa hepsi gerçekleşmiş. Bitmeyen bereketiyle anılan bu köyde yıllar yılları izlemiş. Ayşe Hatun’un heybesi köyün sihirli heybesi olmuş ve köy meydanında büyük bir ağaca asılmış. Ayşe Hatun ile Mustafa da evlerinde torunlarına masallar anlatıp onlarla büyük bir keyifle bildikleri bütün oyunları oynamaya devam etmişler…

© 2016  Levent Sağıroğlu
bottom of page